Translate

27 Mart 2017 Pazartesi

İŞSİZLİK SORUNU

Kısaca, fabrika ya da iş yeri demek üretim demek, iş demek, istihdam demek, ihracat demek ve aynı zamanda büyüme demek…







Teknolojide yaşanan hızlı değişiminle beraber çalışma hayatının eskiye oranla daha sık ve büyük değişimler göstermesi bazı çalışan gruplarının işsiz kalma riskini arttırmıştır. İşsizlik sorunu tüm ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre farklılık göstermekte,gelişmiş ülkelerde de problem olmaya devam etmektedir. Yani işsizlik problemiyle tüm ülkeler az veya çok mücadele etmek zorundalar. Gelişmiş ülkelerde yer alan işsizlik sigortasının işsiz kalmayı cazip hale getirdiği hususu tartışılmaktadır. Ülkelerin sosyo-ekonomik yapılarına göre işsizlik nedenleri de farklılık gösterebilmekte, işsizliğin yaygın ve kronik nitelik taşıdığı ülkelerde işsizlikle birlikte yoksullukta büyümektedir.

İşsizlik; işi olmayan ve cari ücret düzeyinde çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlerin bulunmasıdır. İş bulamayanlara ise işsiz denir. İşsiz miktarı ise; cari ücret düzeyinde çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlerin o ekonomide ki sayısıdır. İşsizlik oranı ise: işsizlerin toplam iş gücü içindeki payıdır. (İşsizlik Oranı (%) = (İşsizlerin miktarı / toplam işgücü) x 100)

İşsizlik suç oranının artmasının nedenlerinden biridir. İşsizliğin yüksek olduğu ülkelerde yabancı düşmanlığı artmaktadır. İşsizliğin arttığı ortamlar işverenlerin lehine sonuçlar doğurmaktadır. İşsizliğin yüksek olduğu ülkelerde sağlık sorunları da artışlar gözlemlenmektedir.









Ülkemizde işsizlik sorunu: Nüfus artış hızının sürmesi (Ortalama %+1,5), sanayileşme yönünde yapısal değişme ve buna bağlı olarak kitleler halinde kırsaldan büyük kentlere göç olgusu, genç nüfusun toplam nüfusa göre fazla olması (Gençlerde işsizlik %24), işsizlerin çoğunun eğitim düzeyinin düşük olması, diğer taraftan üniversite mezunlarının yarısının işsiz olması (talebe göre planlama yapılmaması), mesleki beceriye sahip eleman bulunamaması, tarım sektöründe ücretsiz aile bireyleri olarak çalışanların ağırlıklı bir paya sahip olması, kayıt dışı çalışanların yüksek oranda bulunması, bazı bölgelerin iklim koşulları ya da coğrafi nedenlerle yatırımlardan daha az pay alması, teknolojinin ilerlemesi sonucunda insandan oluşan iş gücünün yerini makinelerin alması, Suriyeli sığınmacılar ve diğer ülkelerden gelen göçmen veya kaçak işçilerin istihdamının etkileri, turizmdeki gerileme, darbe ve terör olaylarının olumsuz etkileri gibi sorunlarla birebir ilişkilidir. 
İşsizlik bireyin kendisiyle beraber çevresini de etkilemektedir. İşsiz kalanların; hayat standardı düşer, iş yapma alışkanlığını kaybolur, bütün aile fertleri olumsuz etkilenir, yasal olmayan para kazanma yollarına sürüklenir, psikolojik durumları ve sağlığı bozulur, ilişkili olduğu tüm çevre etkilenir. İşsizlik, bireye ve bireyin yakın çevresine verdiği zararlar kadar sonuçta herkes tarafından yüklenilen sosyal maliyetleri de olan bir konudur. Dolayısıyla ülkenin sorunudur.
Ülkemizde her yıl katılan işsiz sayısının (2016-668 bin) ancak 1/3’ü kadar istihdam (2016-221 bin) sağlanmaktadır. Bu durumda üretim artırılmadığı sürece işsizlik sorununa çare aramak imkânsız gibi gözükmektedir. Bu nedenle üretim artırmak için: gerekli tesislerin kurulmasının çeşitli yollarla teşvik edilmesi (Ucuz arsa ve altyapı tesisi gibi), bankaların özel yatırımlara kredi temininin kolaylaştırılması, devletin işverenlere sigorta ve vergi konusunda gerekli desteği vermesi (işçi maliyelerinin düşürülmesi), sendikaların işverenden “ne koparırsak” anlayışından uzaklaşıp gerçekçi politikalar üretmesi, kıdem tazminatı konusunda makul bir yaklaşımın sağlanması, özel sektör yatırımlarının yanı sıra devletin yatırımlarını ülke genelinde dengeli yayması ve artırması, araştırma ve geliştirmeye ağırlık verilmesi ve en önemlisi de “üretim konusunda neleri en iyi yapıyorsak (inşaat + ulaşım-yol yapımı gibi) o konular üzerine yoğunlaşmamız ve dünya pazarında yer edinmemiz” gerekiyor. Kısaca, fabrika ya da işyeri demek üretim demek, iş demek, istihdam demek, ihracat demek ve aynı zamanda büyüme demek. Şunu da belirtmek isterim ki sınai kalkınmaya paralel olarak, teknolojik mal ve hizmet üretmek dahil, enerji üretimi, alternatif turizm hususu ve tarımda da atılım yaparak çağdaş üretim ve hizmetler için gerekeni yapmalıyız. Aklımızda bulunsun; Kore Savaşının bittiği 1953’te Güney Kore dünyanın en yoksul ülkelerinden biriydi. Bugün ise 1,4 trilyon dolarlık milli geliriyle dünyanın 11. ekonomisi durumunda.
Diğer taraftan mesleki eğitime ihtiyaca göre ağırlık verilmeli, yaygınlaştırılmalı, gerekirse kurslarla mesleki eğitimi verip sertifika verilmeli, iş için ehil insan yetiştirmeli ve iş de ehline verilmelidir. Mevcut bölümlerin haricinde diğer meslekler için okullarda bölüm açılması sağlanmalı, (Sıvacı, Boyacı, Fayansçı, Camcı, Sıhhi Tesisatçı, Oto Tamircisi gibi ve diğer tüm meslekler), işyerlerine kalifiye eleman tedariki konusunda destek verilmeli, mesleki eğitim çeşitli yollarla teşvik edilmelidir. (Örneğin, askerliğin EML ve MYO mezunlarına daha kısa olması, asgari ücretin EML-MYO-Mühendisler için ayrı belirlenmesi gibi) Kayıt dışı istihdam kayıt altına alınmalıdır.  İşverenlerde her şeyi devletten beklememeli, gerekeni yapmalıdır.
Kısaca işçisi, işvereni ve devletiyle birlikte topyekûn ileri medeni ülkeler seviyesi için üzerimize düşeni yapmalıyız. Ülkemiz zenginleşirse hepimiz zenginleşiriz. Şu da bir gerçek: Dünyanın hiçbir yerinde sıfır olan işsizlik oranı yok, işsizlik oranı hiçbir zaman da sıfırlanamayacak ancak ekonomik gelişme ve kalkınmaya bağlı olarak azaltılabilecektir.
Bu yazı habergzt.com'da yayımlanmış olup 10579 defa okunmuştur .


13 Mart 2017 Pazartesi

EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

Türkiye’ yi, Orta Asya Cumhuriyetleri ve Güney Asya ülkeleriyle bir araya getiren önemli bir platform...











Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) (Economic Cooperation Organization (ECO)); Türkiye, Pakistan ve İran tarafından 1985'de, Türkiye, İran ve Pakistan arasında kültürel, ekonomik ve ticari işbirliğini geliştirmek amacıyla, 1964 yılında oluşturulan Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Teşkilatı’nın (RCD) devamı olarak kuruldu. Merkezi Tahran’dadır. Teşkilatın 10 üyesi vardır. Bunlar, Türkiye, Pakistan, İran, Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'dır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Ekonomik İşbirliği Teşkilatı nezdinde 2012 yılında gözlemci üye statüsü kabul edilmiştir.
Teşkilatın ana hedefleri, üye ülkeler arasında ekonomik serbestlik tesis etmek, sürdürülebilir kalkınma planları oluşturmak, bölge içi ticaret hacmini arttırmak ve ticaretteki engelleri kaldırmak, bölgenin dünya ticaretindeki payını yükseltmek, teşkilat ülkelerinin dünya ekonomisiyle bütünleşmesini sağlamak, bölgesel ve uluslararası organizasyonlarla iş birliklerini geliştirmek, üye ülkelerin birbirine ve dünyaya bağlayan ulaşım ve telekomünikasyon ağlarını genişletmek,  doğal kaynaklar, tarım ve sanayi potansiyelini etkin değerlendirmek.
EİT'in üyeleri kültürel ve ekonomik alanda iş birliğini hedeflemektedir. Statü ve güç olarak büyümeye devam eden örgüt üyeleri arasında, 17 Temmuz 2003 tarihinde İslamabad’da ticaret anlaşması imzalandı.














Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Türkiye ile Orta Asya ülkeleri arasında kurulan Orta Asya İşbirliği Teşkilatı (CACO)'nın da devamı niteliğindedir. Tarihi köklerinde Sadabat Paktı da vardır. Birlik aynı zamanda Türk/Fars ortaklığını, ortak Selçuklu kültürünü yansıtmaktadır. EİT' nin genel merkezi ve kültür bürosu İran'da, ekonomik bürosu Türkiye'de ve bilimsel bürosu ise Pakistan'dadır. Teşkilat GSYİH’ nın dünya GSYİH’ ndaki payı %2,43 civarındadır. İhracatı 412 Milyar ABD Doları, İthalatı ise 433 Milyar ABD Dolarıdır.
EİT Sekretaryası: Bir Genel Sekreter ve örgütün ihtiyaç duyduğu sayıda çalışandan oluşmaktadır. Genel Sekreterlik, kurucu ülkeler arasında dört yılda bir el değiştirmektedir. Genel Sekretere bağlı 6 Proje Müdürü bulunmaktadır.
Zirve: Devlet/Hükümet Başkanları düzeyinde olup, istişare mahiyetinde iki yılda bir toplanır.
Bakanlar Konseyi: Örgütün en üst düzey karar alma organı olan Bakanlar Konseyi Dışişleri Bakanları seviyesinde yılda bir kez toplanmaktadır.
EİT Sekretaryası bütçesinin halen %66'sı üç kurucu üye tarafından eşit şekilde karşılanmaktadır. Buna göre bütçenin %22'sine tekabül eden 643.335 ABD Doları ülkemiz tarafından karşılanmaktadır.
Türkiye, Pakistan ve İran’la birlikte, EİT'in üç kurucu üyesinden birisidir. Genel anlamda ticari ve ekonomik temelli bir örgüt olarak tanımlanabilecek olan EİT, Türkiye’yi, Orta Asya Cumhuriyetleri ve Güney Asya ülkeleriyle bir araya getiren önemli bir platform niteliği de taşımaktadır. Batıyla da doğuyla da ilişkisi olan ülkemizin konumunu önemli hale getirmektedir.
EİT coğrafyasıyla, Akdeniz ,Hazar Denizi ve Hint Okyanusunu kontrol etmesi ve tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması büyük bir avantaj teşkil etmektedir. Gelişen doğu piyasasına komşu olması da  (Çin, Hindistan ve Japonya) EİT için ayrı bir avantaj olarak görülmektedir. EİT coğrafyasında gerek doğu-batı uzantısında ve gerekse de kuzey-güney ekseninde transit ticaretin geliştirilmesine ve bölge ülkelerinin iktisadi kalkınmalarına önemli katkı sağlayacaktır.
Kurulduğu günden bu yana EİT, üyeleri arasında öncelikli sektörlerde işbirliğini geliştirecek projeler yapılmaktadır. Bu sektörler arasında gümrük, ulaştırma, haberleşme, ticaret, yatırım, enerji, madencilik, çevre, tarım, sanayi, sağlık, eğitim ve uyuşturucu ticaretinin kontrolü yer almaktadır.
Bu yazı habergzt.com'da yayımlanmış olup 10700 defa okunmuştur .


ELEKTRİKLİ OTOMOBİLLERİN PETROLE ETKİSİ

Her şeye rağmen yakın gelecekte petrol yakıtlı araçların pazar payının önemli bir kısmına elektrikli araç sektörü sahip olacak… İlk el...