Translate

22 Ekim 2017 Pazar

ELEKTRİKLİ OTOMOBİLLERİN PETROLE ETKİSİ

Her şeye rağmen yakın gelecekte petrol yakıtlı araçların pazar payının önemli bir kısmına elektrikli araç sektörü sahip olacak…



İlk elektrikli otomobil Hollanda’lı bir mucit olan Stratingh tarafından 1838 yılında geliştirilmişti. Gelişmiş ülkeler petrol kaynaklarını ele geçirince petrolle (benzin, motorin) çalışan motorların geliştirilmesi şüphesiz daha kolay oldu. Hal böyle olunca birçok otomobil şirketi seri petrollü araç üretimine geçti. Böylece 19. Yüzyılın ortalarında başlayan elektrikli otomobil serüveni 1930 yıllarda piyasadan silindi. Son yıllarda, petrol ürünleriyle çalışan otomobillerin: çevresel etkileri, kaynakların hızla tükeniyor olması, yüksek akaryakıt fiyatları bu otomobillere ilgiyi azalttı. Batarya teknolojisindeki gelişmeler ve daha ucuz enerji ile ulaşım maliyetlerinin en aza indirilmesi söz konusu olunca, elektrikli otomobillere yeniden ilgi doğmasına yol açtı.
Enerji günümüzde tüm ülkeler tarafından çok önem verilen bir sektör, petrol ise en fazla tüketilen birincil enerji kaynaklarından. Ülkeler enerji güvenliğini sağlamak maksadıyla dışa bağımlılıklarını en aza indirme, enerji verimliliğinde maksimum fayda sağlama yolunda yeni yeni düzenlemelere gidiyor ve bu düzenlemelerin özellikle en çok petrol tüketen ülkelerde olması nedeniyle petrole olan talebin etkilenmesi kaçınılmaz gözüküyor. Dolayısıyla petrol fiyatları tüm ülkelerin ekonomisiyle yakından ilgili. Küresel petrol tüketiminin %70’lere varan kısmı taşıtlarda kullanılmakta, petrol fiyatları da 57 dolarlar civarında olunca elektrikli otomobillere talebin hızla armasıyla varil fiyatlarının inmesi gayet doğal gözüküyor.
Petrolle çalışan otomobillerin ortalama yakıt tüketiminde de önümüzdeki yıllarda %20’e yakın tasarruf sağlanacağı, bu yönde Ar-Ge çalışmaları süreklilik arz ettiği biliniyor. Buna paralel olarak otomotiv sektöründe yatırımlar hızla elektrikli otomobillere kayıyor. Önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde beş araçtan birisi elektrikli olursa şaşırmamak gerekiyor. Ve hatta 8-10 yıl içinde tüm fosil yakıtların araçlarda kullanımının biteceğini iddia edenlerde var, tabi ki bu iddia çok ütopik geliyor bize. Şüphesiz ki elektrikli araçlarda yeni motor teknolojilerin gelişimi özellikle otomobillerdeki petrol tüketimini azaltacak. Önümüzdeki yıllarda akaryakıtta tasarruflu motor ve elektrikli araçlara geçiş nedenleriyle petrol fiyatlarının daha da düşeceği, dolayısıyla ufukta petrolün ülkeler ve dünya üzerindeki etkisinin giderek azalacağı kaçınılmaz gözüküyor.Diğer taraftan elektrikli araç üreticileri çeşitli zorluklarla üretimlerini gerçekleştiriyorlar. Mevcut teknolojiyle batarya üretiminin maliyeti araç maliyetinin önemli bir kısmını oluşturmakta, diğer etkenlerle birlikte elektrikli araçların maliyeti şimdilik yüksek olunca, gelişmeler çizgisinde maliyet düşüp yaygınlaşıncaya kadar belirli bir süre daha petrolün birinci sıradaki yerini koruyacağı da bir realite olarak karşımızda duruyor. Ancak Petrol ve doğal gaz gibi fosil kökenli yakıtların rezervlerinin sınırlı olması sonucu yakın bir gelecekte tükeneceği öngörüsü, alternatif arayışlarının da haklılığını ortaya koyuyor. Yani gelecek petrol dışındaki alternatif kaynaklarda duruyor.
Petrolden hızla elektrikli otomobillere dönülmesi, sınai malların üretimine ihtiyacın daha da artması nedeniyle elektrik enerjisine ihtiyaç ( ABD’de elektrikli araçlar sebebiyle elektrik enerjisine talebin %18 artacağı belirtiliyor) hızla artacağından; enerji sektöründe yatırımların devam etmesi, teknolojik gelişmeler ile enerji verimliliğinin arttırılması (Teknolojik gelişmeler enerji kullanımını daha verimli hale getirecek, bir birim ekonomik üretim için harcanan enerji miktarının %2 oranında azalacağı tahmin ediliyor), çevre mevzuatlarına uyum, enerji arz güvenliği ve alternatif enerjilerin geliştirilmesi (termik, rüzgar, güneş, Jeotermal, nükleer vb) üretimin çeşitlendirilmesi, yerli ve yenilenebilir enerji üretiminin artırılması gerekiyor. Özelliklede yerli kaynaklarla nükleer santrallerden elektrik üretiminin bir an evvel devreye sokulması gerekiyor.
Her şeye rağmen yakın gelecekte petrol yakıtlı araçların pazar payının bir kısmına elektrikli araç sektörü sahip olacak. Otomobil üreticisi dünya çapındaki büyük firmalar elektrikli araç üretimine aşamalı geçiş yapıyorlar. Son yıllarda üreticiler, elektrikli araçların menzil, batarya ve altyapı sorunlarını gidermek için yoğun bir çalışmanın içine girdi. Tesla ve Volkswagen’in her biri 2025 yılına kadar yılda 1 milyondan fazla elektrikli araç üretmeyi planlıyor. Volvo, 2019’da başlayan yeni modellerin hepsinin hibrit veya tamamen elektrikle çalışacağı bildirdi. 2022'ye kadar Mercedes'in tüm modellerinde elektrikli opsiyonun da tüketicilere sunulacağı açıklandı. Renault-Nissan ortaklığı 2022’ye kadar sıfır emisyon üreten toplam 12 elektrikli araç üreteceklerini duyurdu. Birçok ülke bu konuda önlemler almakta geleceğe yönelik planlamalarda bulunmaktadır. 2030 yılından itibaren Hindistan’da satılan her bir otomobil elektrikli olacak. Çin de alternatif yakıtlarla çalışan otomobilleri gündemine almış durumda. Çin’de 2025 yılına kadar bu satışların en az beşte birinin alternatif yakıtla çalışan otomobillerin oluşturmasını hedefliyor. Almanya, 2020 senesinde bir milyon elektrikli otomobilin trafiğine çıkmasını, 2030’da ise tüm otomobillerin elektrikli olmasını hedefliyor. Fransa’da Paris için önümüzdeki 13 yılda, tüm Fransa’da ise 2040 yılına kadar elektrikli otomobil dışında fosil yakıtlı otomobiller kullanılmayacak. Dünyadaki elektrikli araç satışları, Çin, ABD, Japonya, Kanada, Norveç, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ve İsveç olmak üzere 10 ülkede toplam satışların %95’ini oluşturuyor.
Ülkemizin de petrol ithalatçısı olduğu düşünüldüğünde, tek enerji kaynağı olarak petrole bağımlılıktan önemli ölçüde kurtulması için elektrikli araç gelişmelerine duyarlı olması, yerli elektrikli araç üretimi konusunda girişimcilerin devlet tarafından önünün açılması, desteklenmesi, teşvik edilmesi, küresel pazarda yer edinmesinin sağlanması ve iç pazarda elektrikli araç kullanımın yaygınlaştırılması, gerekirse yasal düzenlemelerden kaçınılmaması, diğer ülkelerde olduğu gibi önümüze hedef konulması ve gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Zira ülkemizin cari açığının enerji açığı olduğu önümüzde bir gerçek olarak duruyor. 
Bu yazı habergzt.com'da yayımlanmış olup 5333 defa okunmuştur .


8 Ekim 2017 Pazar

ENFLASYONDA BAZ ETKİSİ

Ekonomide var olan istatistikler veya istatistiksel verilerin okunup yorumlanmasında baz etkisi kullanılır…









Zaman zaman ekonomiden sorumlu yetkililerin “baz etkisi” terimini kullandıklarına şahit oluruz. Enflasyonun yükseleceğini ya da tersinin olacağını bu durumun baz etkisinden kaynaklandığı belirtilir. “Kur etkisi” yüzünden geçen yılın son ayı ile bu yılın ilk aylarında aylık enflasyon oranları “mevsim normalleri” nin çok üzerinde gerçekleşmiş ve bu da yıllık enflasyonu hızla yükseltmişti. Aylık enflasyon oranlarının mevsim normallerine yakın seyretmeye devam etmesiyle yıllık enflasyon yükselişe geçmiş ve yıl sonuna kadar yükselişin devam edeceği tahmin edilmektedir. Önceki yıl Aralık ayında enflasyonun mevsim normallerinin çok üzerinde gerçekleşmiş olmasının baz etkisinin bu yıl Aralık ayından itibaren olumlu yansıyacağı ve enflasyonda düşüş yaşanacağı beklenmektedir. Peki bu baz etkisi nedir? Onu TÜFE üzerinden örnekleyerek açıklamaya çalışalım.
Baz etkisi; İki dönem arasındaki değişim hesaplanırken, değişime referans alınan dönemde normalden önemli ölçüde düşük veya yüksek bir gerçekleşme olması durumunda değişim hesaplandığı döneme yansıyan etkiyi ifade etmektedir.
Ekonomide baz yılı; Başlangıç alınan yıldır. Baz alınan yıla genellikle 100 değeri verilir. Bundan sonra gelen yıllarda bu 100 değerine göre yüzde olarak kolaylıkla hesaplanır. Enflasyon hesaplanmasında kullanılan veriler Türkiye istatistik Kurumu' nun (TÜİK) sağladığı tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) verileridir. Yıllık enflasyonun hesaplanması, aylık enflasyonun hesaplanıp bir yıla genişletilmesi ile gerçekleşir. Aylık enflasyon, aylık verilerin basit ortalaması alınarak değil bileşkesi toplam değişimi verecek şekilde hesaplanır.  Genelde yıllık enflasyon takvim yılı baz alınarak değerlendirilir. Şöyle ki; örneğin, 2005 yılı TÜFE oranı, 2005 için takvim yılında gerçekleşen TÜFE oranını belirtir. Ancak baz hesaplamalarında aylık değerler veya belirli döneme ilişkin aylar dikkate alınarak yıllık değerler ya da istenilen döneme ait değerler de kullanılmaktadır. Gerçek hayattan örneklemek gerekirse, çalışanların ve emeklilerin maaş artışları her 6 aylık dönemde TÜFE artış oranı baz alınarak değerlendirilmektedir.
Ekonomide var olan istatistikler veya istatistiksel verilerin okunup yorumlanmasında baz etkisi kullanılır. Baz etkisinin iyi anlaşılması gerekir aksi durumda yanlış yorumlanmasına neden olabilir. Bu duruma bir örnek vermek gerekirse; 2017 Ekim ayı yıllık enflasyonu hesaplanırken, 2016 Ekim ayı tüketici endeksinin 2017 Ekim ayı tüketici endeksine göre yüzdelik oranda değişimi baz alınır. Eğer dönemlere göre büyüme ya da küçülme ifade edilecekse bu durumda iki dönemi de baz etkisi üzerinden karşılaştırmak gerekir.

Eylül ayı yıllık TÜFE %11,20 gerçekleşti, Grafik üzerinden örnekleyecek olursak; 2017 Ekim ayı TÜFE’nin bir önceki yıl Ekim ayı oranı olan %1,44 ‘ün altında 0’ın üstünde gerçekleşeceğini var-sayarsak bu durumda 2016 yılı Ekim ayı baz alındığında 2017 yılı Ekim ayı yıllık enflasyonu baz etkisiyle gerileyecektir. Örnekte 2017 Ekim ayında TÜFE arttığı halde aynı ayda yıllık enflasyon baz etkisinden dolayı düşecektir. Bu kez 2017 Kasım ayı TÜFE’nin bir önceki yıl Kasım ayına göre oldukça yüksek gerçekleşeceğini var-sayarsak bu durumda da bir önceki yıl değeri olan %0,52 gerçekleşen değerden düşük olması sebebiyle baz etkisiyle yıllık enflasyon yükselecektir.
Baz etkisini üretim açısından başka bir örnekle açıklayalım; 2015 yılında 1000 birim mal üreten bir fabrika, 2016 yılında 750 birim mal üretmiştir. Bu durumda bu fabrikanın üretimi %25 düşmüştür, yani küçülmüştür. 2017 yılında ise tekrar 1000 birim mal üretmeye başlamıştır. Bu durumda da bir önceki yıla göre %33 üretimi artmıştır, yani bir önceki yıla göre büyümüştür. Aslında fabrika 2015 yılındaki yani 2 yıl önceki üretimine dönmüştür. Üretim olarak büyümemiş, önceki üretim büyüklüğüne ulaşmıştır. Bu duruma baz etkisi söz konusudur.
Çift haneli yüksek enflasyondan çok çekmiş ülkemizin bir an evvel muhtemel yıl sonu baz etkisinin olumlu etkisini de kullanarak 2018 yılı ilk ayından itibaren tek haneli enflasyon oranlarına geri dönmesi arzumuz. O sebeple üzerine sorumluluk düşen her kesimin enflasyonla mücadelede işi sıkı tutması özellikle seçim ekonomisinden uzak durulması, ipin ucunun kaçırılmaması gerekiyor.
Bu yazı habergzt.com'da yayımlanmış olup 12683 defa okunmuştur .


ELEKTRİKLİ OTOMOBİLLERİN PETROLE ETKİSİ

Her şeye rağmen yakın gelecekte petrol yakıtlı araçların pazar payının önemli bir kısmına elektrikli araç sektörü sahip olacak… İlk el...