İnsanlar varoluşundan beri başkalarında bulunan mallara ihtiyaç duymuş ve bu ihtiyacı gidermek içinde çeşitli yöntemler ve araçlar kullanmışlardır.
İlk zamanlarda insanların takas (değiş-tokuş) usulü ile alışveriş yaptıkları, belirli aşamalardan sonra paranın keşfedildiği bilinmektedir. Takas yönteminin birçok olumsuzluğu nedeniyle bu durum insanları bir çare aramaya itmiş, ilk olarak malların değerini belirlemek için bazı mallar kullanılmış, bir dönem canlı hayvan, kahve, kuru balık, hububat, midye ve istiridye kabuğu, pirinç gibi birçok mal para yerine kullanılmış, söz konusu malların standart olmaması, saklamada güçlüklerle karşılaşılması, aralarında değer ve kalite farkının bulunması, taşıma ve bölünme kabiliyetinin sınırlı olması sebebiyle bazı madenler para olarak kullanılmaya başlamıştır. Önceleri bronz, sonra demir ve bakır madenleri daha sonra değerli olan gümüş ve altın para olarak kullanılmıştır. Altın, parlak sarı renge sahip olduğu, kolayca işlenip şekil verilebildiği için ilk çağlardan beri insanların ilgisini çekmiştir.
Altın, önceleri değişim aracı, daha sonra ise yatırım ve saklama aracı olarak ekonomik hayatta önemli rol oynamıştır. M.Ö. 3200’de Mısır’da çubuk şeklinde para olarak, daha sonraları M.Ö.700 yıllarında sikke olarak basılmıştır. Para olarak altının kullanılmasının ticari hayatın gelişmesine büyük katkısı olmuştur. Her koşulda satın alma gücünü koruyabilmesi, değer saklama aracı olarak tüm dünya tarafından kabul edilmesi, siyasi ve ekonomik belirsizlik ortamında güvenilir olması, hemen tüm yatırım araçlarının getirileriyle zıt yöne sahip tek yatırım aracı olması nedeniyle altın, stratejik önem taşımaktadır. Altın, merkez bankaları açısından da başvurulabilecek en önemli kaynak olarak değerlendirilmektedir. Merkez bankaları, genellikle ulusal paranın değerini desteklemek ve dış ödemelerde kullanmak için ihtiyat amacıyla kasalarında altın stoku bulundurmaktadırlar.
Çalınma ve kaybolma riskini ortadan kaldırmak için altın ve gümüş paralar bankerlere ya da bankalara emanet edilerek, karşılığında nama yazılı, daha sonra da hamiline yazılı sertifikalar alınmıştır. İlk temsili paralar böylelikle ortaya çıkmıştır. Bugünkü anlamda kağıt para 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
1. Dünya savaşı sırasında altın rezervleri yetersiz olduğu için para ihtiyacı piyasaya sürülen banknotlarla karşılanmıştır. Savaştan sonra tekrar altın para sistemine dönülmüştür. Sistemde devletlerin bastıkları paralar karşılığında altın rezervi bulundurması gerekmekteydi. Altın ithal ve ihracının serbest olduğu bu sistemde, kamu otoriteleri ulusal parayı, paranın üzerinde yazılı olan değer üzerinden, istenildiğinde altına çevirmeyi taahhüt etmektedirler. 1968 yılında dolar krizi ile Doların altına dönüşmesi kayda bağlanmış, ABD Başkanı Richard Nixon tarafından 1971 yılında da Doların altınla ilişkisi tamamen kesilmiştir. Kâğıt paranın altın ile bir ilişkisi kalmamıştır. Buda para arzına geniş bir esneklik kazandırmış ve para arzının, ekonomi politikası aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır. Yine de altının ödeme aracı fonksiyonu tamamen ortadan kalkmamıştır; özellikle uluslararası ödemelerde bu fonksiyon önemini muhafaza etmektedir. Ancak altın, mal ve hizmetlerin değer ölçüsü olmaktan çıkmıştır; hatta aksine kendinin değeri kâğıt para ile belirlenmektedir. Dolayısıyla altın artık para değildir. Yine de dünyanın her yerinde kolayca nakde çevrilebilen ve değerini koruyan bir meta olma özelliğini korumaktadır.
Günümüzde altın ve gümüş para veya bunların karşılığı olan banknotlar tedavülden kalkıp yerini kâğıt paralar almıştır. Son zamanlardaki küresel durgunluk ve ekonomik dar boğazı aşmak için belki de yeni arayışlar çerçevesinde altına dönüş olabilir. Şimdilerde bazı ülkeler altın stoklarını artırma çabası içerisindeler.
Bu yazı habergzt.com'da yayımlanmış olup 8482 defa okunmuştur .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder