Translate

24 Ekim 2016 Pazartesi

SURİYE KRİZİNİN ETKİLERİ…

Sığınmacı ve kabul edildiği takdirde mülteciler gittikleri ülkelerde siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik alanında çeşitli etkilere sebep olmaktadır













Göç kısaca yer değiştirme eylemidir. Bu bireysel olacağı gibi kitleselde olabilmektedir. İnsanların gönüllü olarak kendi rızalarıyla göç olabildiği gibi çatışma ve şiddet sebebiyle de zorunlu göç olabilmektedir. Göç kavramı insanlık tarihinde, insanlığın var oluşundan beri önemli bir yer tutmuş, ilk çağlardan bu zamana meydana gelen göçler, dünyanın bugünkü nüfus dağılımını, sosyo-ekonomik yapısını ve kültürel gelişimini ortaya çıkarmıştır.
Cenevre Sözleşmesi’ne göre Mülteci; “Menşei ülkesi dışında bulunan, ırkı, dini, tabiiyeti, beli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi görüşü sebebiyle zulüm görmekten haklı nedenlerle korku duyan ve ülkesinin korunmasından yararlanamayan ya da yararlanmak istemeyen veya zulüm korkusu nedeniyle buraya dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanmaktadır. Sığınmacı ise Mültecilik için başvurmuş bekleyenler olarak tanımlanmaktadır.
Suriye’de 15 Mart 2011 tarihinde patlak veren kriz, büyük nüfus hareketi ve mülteci krizine yol açmış ve beş milyona yakın insan zorunlu göç nedeniyle sığınmacı konumuna düşmüştür. Sürecin uzaması ve halen devam etmesi ile sığınmacı ve kabul edildiği takdirde mülteciler gittikleri ülkelerde siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik alanında çeşitli etkilere sebep olmaktadır. Bu sebeple Ülkemiz en fazla sığınmacı ağırlayan ülkeler arasında ön sırada yer amaya başlamıştır. Yaşamları ülkelerinde sürdürülemez hale geldiği için yurtlarını terk etmek zorunda kalan sığınmacılar genellikle ilk sığınma yeri olarak komşu ülkeleri tercih etmektedir. Daha iyi ekonomik ve sosyal fırsatlar sunan ülkelere göç ise küçük bir azınlık için mümkün olabilmektedir.






Birleşmiş Milletler (BM)’nin hazırladığı 04 Nisan 2016 tarihli raporuna göre Suriyelilerden, toplam 4,8 milyon kişi sığınmacı olarak altı ülkeye göç etmiştir. Avrupa’daki toplam kayıtlı mülteci sayısı ise 935.008 kişidir. 30 Eylül 2016 tarihli sığınmacı-mülteci sayısı ise altı ülkede 4.795.648 olup, 483.748’ i kamplarda yaşamaktadır. Türkiye’ye gelen Suriyeliler ilk aşamada sadece sınır illerinde olmak üzere ve 10 ilde 26 kampa yerleştirilmiş, Suriye'deki iç savaşın uzaması ve göçün devam etmesiyle kamp sayısı yetersiz hale gelmiş ve ülkemiz geneline yayılmışlardır. Suriyelilerin yaklaşık %90’ı kamp dışında yaşamaktadır. Ülkemizdeki toplam Suriyeli sığınmacı sayısı son rakamlara göre 2.733.655 olup, kamplarda ise yaklaşık 282 bin Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır.
Türkiye’nin 1951 Cenevre Sözleşmesindeki “coğrafi çekincesi” nedeni ile Ülkemiz sadece Avrupa’dan gelen insanları “mülteci” statüsünde kabul etmekte, Avrupa ülkeleri dışından gelenleri ise “sığınmacı” olarak değerlendirmektedir. Ancak Suriye krizinin uzaması nedeniyle 2013 yılında 6458 Sayılı Kanun’da yeni bir düzenleme yapılıp “şartlı mülteci” statüsü getirilmiş, ayrıca 2014 de çıkartılan Yönetmelikle Türkiye’de kayıtlı olan Suriyeliler “geçici koruma”statüsüne alınmıştır.
Ülkemizde Suriyelilere evrensel mülteci hakları çerçevesinde yer alan insani standartlardamuamele hakkısağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı ve seyahat edebilme hakları mülteci statüsünde olmadıklarından bir hak olarak değil ama vicdani sorumluluk nedeniyle bu hakları kullanmalarına imkân sağlanmaktadır. Suriyeli sığınmacıların ağırlıklı olarak farklı dil, kültür ve yaşam tarzına sahip oldukları, sosyo-ekonomik düzeylerinin düşük olduğu, sığınma talebinde bulunan nüfus içerisinde kadın ve çocuk oranının yüksek olduğu ve eğitim seviyelerinin düşük olduğu görülmektedir. Ülkemiz, 2,7 milyonu aşkın Suriyeliyi sınırları içerisinde misafir etmekte her geçen günde bu sayı artmakta dolayısıyla geniş kapsamlı bir sığınmacı ve mülteci sorunu ile karşı karşıya bulunmaktadır. Suriye krizinin en iyimser 3-4 yıl süreceği, istikrar için 8-10 yıl gerekeceği değerlendirilmektedir. Gelenlerin çoğununsa Ülkemizde kalma eğiliminde olduğu belirtilmektedir. Suriye’deki iç savaş sona erse dahi, Suriyelilerin büyük bir kısmının, yıkılan yerleşim yerleri tekrar yaşanabilir hale getirilene kadar ülkelerine dönmeyeceği tahmin edilmektedir. Birleşmiş Milletler verileriyle sabit ve yaşanan deneyimlere göre sığınmacıların 1/3’ünün geri dönmediği belirtilmektedir.
Ülkemiz Suriyeli sığınmacı-mülteci krizinden siyasi, toplumsal ve ekonomik olarak olumsuz etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. 2013 yılında Başbakanlık yetkililerince çıkartılan hesapta; barınma, yiyecek, giyecek, eğitim ve sağlık harcaması olarak bir Suriyelinin bir günlük maliyetinin 7 dolar olduğu hesap edilmişti. Buradan hareketle son sığınmacı sayısına göre günlük toplam maliyetin ise 19 milyon Dolar, aylık 574 milyon Dolar, yıllık ise 6,9 milyar Dolar olduğu hesap edilebilir. Zaten yetkililerce krizden bugüne kadar toplam maliyetin 26 milyar Doları bulduğu ifade edilmektedir. Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü’nün (DIW) hesaplamalarına göre tek bir sığınmacının devlete maliyetinin yılda yaklaşık 12 bin Euro olduğu, günlük ise 32 Euro maliyeti dikkate alarak değerlendirmenizi yapabilirsiniz. Bir başka olumsuzluk ise Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğu alt gelir seviyesinde ve düşük eğitim düzeyindeki insanlardan oluşmaktadır. Sığınmacı-mülteci krizinin yüksek maliyeti, bu maliyetin Genel Bütçeye getirdiği yük ve kaçak işletmelerden kaynaklı vergi kaybı, sınır illerindeki kira fiyatlarındaki artış, hayat pahalılığı, yerel halk aleyhine haksız rekabet ekonomik tehditler olarak görülmektedir.






Diğer taraftan Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki üyelik müzakereleri, yeni başlıkların açılması ya da açık olan başlıklarda ilerleme kaydedilmesinden ziyade, Suriyeli sığınmacıları Türkiye topraklarında tutma, Avrupa'ya geçişleri engellemek şartına bağlanmıştır. AB ile varılan sığınmacı anlaşması kapsamında Ankara, Suriyeli sığınmacılar dahil olmak üzere Yunanistan'a giren tüm yasadışı göçmenleri geri alacak. Bunun karşılığında Suriyeli sığınmacıların bir kısmı AB ülkelerine dağıtılacak. AB'nin Suriyeliler için Türkiye'ye verdiği mali yardım artacak, Türk vatandaşları için vizeler daha erken kaldırılacak ve AB'ye tam üyelik müzakereleri hızlandırılacaktı. Bu kapsamda 2016 Temmuz ayına kadar AB’den ilk etapta 3 Milyar Euro, gelecek yıl içinde ilave 3 Milyar Euro daha gelecekti, ancak gelişmelerin halen Türkiye’nin istediği düzeyde olmadığı ve AB’nin bu konuda da verdiği sözleri yerine getirmemek için ipe un serdiği düşünülmektedir.
Londra merkezli Uluslararası Af Örgütünün açıklamalarına göre, dünya genelinde en çok mültecinin olduğu ülkeler; Türkiye, Ürdün, Pakistan, Lübnan, İran, Etiyopya, Kenya, Uganda, Demokratik Kongo ve Çad. İlginç ve aynı zamanda dramatik olan ise; Suriye’deki krizi çıkartan ve pastadan pay almak için Suriye’nin başına üşüşenlerin zengin ülkeler olması ve en az sayıda mülteci barındıran zengin ülkelerin mülteciler için en az şeyi yapmasıdır.
Bu yazı habergzt.com.'da yayımlanmış olup 9058 defa okunmuştur .


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ELEKTRİKLİ OTOMOBİLLERİN PETROLE ETKİSİ

Her şeye rağmen yakın gelecekte petrol yakıtlı araçların pazar payının önemli bir kısmına elektrikli araç sektörü sahip olacak… İlk el...