Translate

21 Kasım 2016 Pazartesi

DÖVİZ KURUNDAKİ ARTIŞIN ENFLASYONA ETKİSİ

Gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun en önemli belirleyicisi döviz kurundaki artışlardır.











Döviz kurunda gözlenen artış ithal mal fiyatlarını artırdığı için ithal hammadde veya ara malı kullanılan ürünlerin ve ithal tüketim mallarının fiyatlarını artırmaktadır. Diğer taraftan ekonomide dövizle yapılan işlemler, yani para ikamesi (dolarizasyon) önemli bir seviyede ise üreticiler, dövizde gözlenen artışı kendi ürettikleri ve sattıkları mal ve hizmetlere, tüketicilerin talebini de göz önünde bulundurarak aynı oranlı yansıtmaktadır. Yine döviz kurundaki artış yurt dışından gelen malları daha pahalı yaptığından yurt içinde üretilen malları cazip hale getirmekte ve ihracatını da artırmaktadır. Döviz kurunun artması neticede ithalatı azaltır, ihracatı ise artırır. İç piyasada ise ihracat sebebiyle azalan malın fiyatı artar.
Genelde gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun en önemli belirleyicisi döviz kurundaki artışlardır. Gelişmekte olan ülkelerde üretim ithalata bağımlı olduğu için döviz kurlarında meydana gelen bir değişme ithal edilen tüketim malları fiyatlarını etkilediği gibi üretim maliyetlerini de etkilemektedir. Döviz kurundaki değişme dışarıya bağımlı olan ülkenin ithal girdisinin maliyetini artırmaktadır. Bu durumda maliyet artışları fiyatlara yansıtılmakta ve fiyat istikrarsızlığına yol açmaktadır.
Yerel paranın değer kaybetmesi ve süreklilik arz etmesi durumu finansal krizinde habercisidir. Aşırı değerli döviz kurunun yol açtığı para krizleri ve arkasından gelen ekonomik daralmalar döviz kuru politikalarının oluşturulmasında daha ihtiyatlı davranılmasını gerektirmektedir. Türkiye ekonomisinde de iki önemli finansal kriz yaşanmıştır. 1994 finansal krizinin ardından Türk Lirası büyük oranda nominal değer kaybına uğramış ve reel GSYİH ortalama olarak %5,6 küçülmüştür. 2001 finansal krizinde ise reel GSYİH ortalama olarak %10,1 oranında daralmıştır. Türkiye’nin yaşadığı 2001 finansal krizinden sonra döviz kurunda rejim değişikliğine gidilmiş ve önceden açıklanmış döviz kuru rejiminden dalgalı döviz kuru rejimine geçilmiş ve orta ve uzun dönemde, bir para politikası rejimi olarak enflasyon hedeflemesi tercih edilmiştir. Pek çok ülke enflasyonu istikrarlı bir seviyeye getirebilmek için enflasyon hedeflemesi politikasına geçmiştir.
Ülkemiz içinde enflasyon önemli bir sorundur. Özellikle hammadde ve enerji ithalatı yüksek olduğu için kurdaki yükseliş nihai mala yansımakta ve fiyatlar genel düzeyinde artış gözlemlenmektedir. TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) hane halkının mal sepetini yansıttığı için, reel döviz kuru artışı halkın yaşadığı enflasyon baskısını anlamak için önemli bir değişkendir. TÜFE’ yi oluşturan mal ve hizmet sepetine genelde dış ticarete konu olmayan malların dahil olması sebebiyle kur artışının etkisi ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi)’ne nazaran TÜFE’de daha az olmaktadır. Yani ÜFE, TÜFE'ye göre reel döviz kurundan daha fazla etkilenmektedir.
Döviz kurundaki yükselme bir süre sonra cari işlemler açığına neden olmaktadır. Döviz kurundaki artışın enflasyona yansımasının yüksek olmasının temel sebebi ithal girdi bağımlılığıdır. Döviz kurunun ABD seçimlerinden sonraki dönemde şok yükselmesinin ya da TL’nin değer kaybının süreklilik arz etmesiyle ÜFE ve TÜFE’ye ilk aylardan başlayıp ivme kazanarak zaman içinde yükselerek yansıyacak olması enflasyon tahminlerinin de revize edilmesi anlamına gelmektedir. Bu tür şok etkilerin enflasyon üzerindeki yansımasını en aza indirmek için;
1- İthalatın özellikle enerji ithalatının mümkün olduğunca azaltılması, hedeflenen Nükleer Enerjiden elektrik üretiminin yerli yakıtla iki katına çıkarılması,
2- Ülkenin yerli kaynaklardan her tür üretimi, özellikle çağın gereği teknolojik mal ve hizmet üretilmesini teşvik eden politikaların uygulamaya geçirilmesi ile
3- Yerli kaynaklardan üretilen mal ve hizmetlerin ihracatının artırılması gerekmektedir. 

Bu yazı habergzt.com' da yayımlanmış olup 9722 defa okunmuştur .


7 Kasım 2016 Pazartesi

ENERJİ TALEBİ VE KARŞILANMASI

Enerjinin uygun fiyatla, kesintisiz, kaliteli ve yeterli miktarda karşılanabilmesi son derece önemlidir...










Enerji, sosyal ve ekonomik kalkınmanın en önemli unsurlarından biridir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gelişen teknolojiye paralel olarak yeni üretilen her çeşit mal ve hizmete talep ve beklentilerin sürekli artması enerji talebini de doğal olarak artırmaktadır. Birincil enerji talebimizin yaklaşık %35’i doğal gaz, %28,5’ğu kömür, %27’si petrol, %7’si hidrolik ve %2,5’ğu diğer yenilenebilir kaynaklardan karşılanmaktadır.
Enerjinin uygun fiyatla, kesintisiz, kaliteli ve yeterli miktarda karşılanabilmesi son derece önemlidir. Ülkemiz enerji gereksiniminin yaklaşık dörtte üçünüdışarıdan sağlamaktadır. Özellikle ülkemizin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde görülen hızlı sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışı enerji tüketimi artmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler için enerji talebinin karşılanmasında önemli ölçüde dışa bağımlı olmaları cari açığın en büyük nedeni olarak görülmektedir. Bu sorunla baş etmek içinde yenilenebilir enerji kaynakları ile yerli enerji arzını artıracak alternatifler üretmek gerekmektedir. Yenilenebilir ve yerli kaynaklarla enerji kullanımının artmasıyla da daha yüksek büyüme oranlarına erişilebilecektir. Bu bağlamda küresel enerji piyasalarında petrolün ağırlığının giderek azalacağı, yerini alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarının alacağı öngörülse de en az önümüzdeki çeyrek asır daha petrolün etkisini sürdüreceği varsayılmaktadır.
Ülkemizin enerji kaynakları konusunda çok önemli bir potansiyeli olmasına rağmen güneş, rüzgâr, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından çok düşük oranda yararlanılabilmektedir. Ülkemiz petrol ve doğalgazla ilgili dünyanın en çok enerji talep eden bölgesi ile en yoğun enerji kaynaklarının bulunduğu bölge arasında stratejik bir konumdabulunmaktadır. Bu kapsamda daha düşük maliyetlerle ulaşımını sağlayacak enerji kaynaklarının olduğu gibi gerekse işlenerek transferi konusunda ilgili ülkeler ve şirketleriyle iş birliği önem kazanmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmı büyüme ve kalkınma süreçlerinde söz konusu enerji gereksinimlerini nükleer enerji başta olmak üzere alternatif yenilenebilir enerji kaynakları ile çeşitlendirerek karşılamaya çalışmışlardır. Diğer taraftan gelişmiş kimi ülkelerin çok farklı coğrafyalarda bulunan petrol zengini ülkelere siyasi, iktisadi hatta askeri müdahale ve yönlendirmelerde bulunarak ilgili ülkelerin enerji politikalarını kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda oluşturdukları da bir gerçektir.
Üretim sürecinde enerji son derece önemli bir girdi. Maliyetleri etkileyen önemli bir unsur. Gelişmekte olan ülkeler bakımından enerjinin ortaya çıkardığı maliyet ve bunun cari denge üzerindeki etkileri de önemli bir yere sahiptir. Ülkemiz Petrol ve doğalgazda dışa bağımlılığı en üst düzeyde olan ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemizin cari açığı enerji açığı olarak değerlendirilmektedir. Enerjide dışa bağımlı olan ülkelerde büyümenin gerçekleştiği dönemlerde, enerji kullanımının ve ithalatının da arttığı bunlara bağlı olarak cari açığın da yükseldiği tespit edilmiştir. Üretim artışına bağlı olarak artan enerji gereksinimi için dışa bağımlılığı azaltacak alternatif kaynaklar devreye sokulmadığı sürece enerji ithalatı temelli cari açıklar sürekli üst düzeyde olacaktır.

Cari açığın makro ekonomik göstergeler üzerinde ki etkileri, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki inişli çıkışlı hareketlerin ekonomik ve mali yapıda yol açtığı olumsuzluklar enerji politikalarını ve alınacak tedbirleri önemli hale getirmektedir.







Bu yazı habergzt.com'da yayımlanmış olup 8947 defa okunmuştur .



ELEKTRİKLİ OTOMOBİLLERİN PETROLE ETKİSİ

Her şeye rağmen yakın gelecekte petrol yakıtlı araçların pazar payının önemli bir kısmına elektrikli araç sektörü sahip olacak… İlk el...